Duygudurum
kontrolünden bihaber altkültürün lidercikleri kartondan bıçakları
yoğurttan düşmanlara sapladıkça kendilerini o noktaya getiren
vasıfsız yığınları bir yere kadar kandırabilirler ama
görüyoruz, maalesef daha da çok göreceğiz, açlık, yoksulluk,
en basit ihtiyaç maddelerinin bile üretiminden acizlik bu büyük
yalanı kırk parçaya yırtıp, tarihin çöp sepetine atacaktır.
Ahmakların bile pek azı dışında kimsenin reddedemeyeceği
şekilde; geriye pişmanlık dolu sevimsiz bir dönem fotoğrafı
kalacaktır.
Duygusal
olmak sorun değildir. İnsan duygularıyla beşer olur. Beşer
olmayan da kul olamaz. Mesele, duyguların aklı kapatmasına engel
olmayı başarmaktır. Bu da çetin bir eğitim süreciyle ulaşılan
bir haller bütünüdür. İnsan, aklını kullanmazsa Allah onun
üzerine pislik yağdırır. Bunu günlük dekorda, fert planında da
anlamak lazım.
İşler
ters gider, güdümsüzlük, “kötü şans”, bereketsizlik,
sıkıntılar, verimsizlik, karizmasız anlar, dakikalar peş peşe
takılarak bütün bir ömrü siyaha boyar. Dünyayı siyaha
boyamamak lazım. Gökkuşağının bütün renkleri bir arada
güzeldir. Tek bir rengi ötekilerin önüne çok çıkarmamak lazım.
Bu arada, ne ak, ne yeşil hiçbirisi “sistem fikri”nin rengi
değildir. Sistem fikri renksizliğin rengiyle kendini gizler. Gerçek
bir barış, bizim dilimizle: “Büyük Huzur”, cart renklerle
toplumun gözünü, aklını, beynini yorup durmaz. Onun için
kuleleri ışıklandırıp, kubbeleri yeşile boyamak akıl işi
değildir. Zaten o yüzden üzerimize tonlarca pislik yağmakta değil
midir? O sebepten mümkün mertebe minimalizm tavsiye ediyorum. Ne
yapılıyorsa çok göze batmadan, sapasağlam, tertemiz, ince
fikirle, en zeki yöntemlerle, sözün en güzeliyle yapılmalıdır.
O kadar sıkı, o kadar disiplinli çalışmalıyız ki işlerimiz en
güzel mısralar suretinde göğe yükselebilsin.
Sözlerim
okuyanlara ümit vermeli düşüncesiyle eklemeliyim ki: çöp
kutusuna atılmakta olan dönem, tarihin en büyük kaynak israfının
bir sureti olacak. Bu büyük israf; insan israfı, zaman israfı,
kaynak israfı, fikir ve ne kadar güzel niyet varsa onun istismarını
içeriyor. Buna karşı, bu büyük kötülüğe, bu büyük
almazlık, bu berbat gayrı-farkındalık sorununa karşı ne
yapılabilir! Yani bilmiyorlar, daha kötüsü bilmediklerini de
bilmiyorlar. Bir siz mi biliyorsunuz? Maalesef öyle. Keşke öyle
olmasaydı. Keşke bu kadar yalnız olmasa idik diyenlere de ümit
verici sözüm şudur: Tarihin “çöp sepeti”ne giden bu dönemden
kurtarabildiğimizi kurtarmamız mümkündür. Aynı tarihin bir de
“geri dönüşüm kutusu” var. Ne işe yaradığı belki bir
sihir, belki bir sosyal “kuantum dolanıklık”la ifade
edilebilecek bu geri dönüşüm kutusu, fütüvvet ehlinin mevcut
fukaralıktan bir zenginlik, mevcut korkaklıktan bir imparatorluk
ortaya çıkarmasının verimli “kara delik”idir.
Almazlığı,
tembelliği, ahmaklığı içine çekip; bereket, verim, büyük bir
huzur olarak toplumuna ve ilerleyen aşamalarda bütün dünyaya iade
edecek bir akışı müjdeliyorum. Akışı sağlayan da omuz omuza
veren, duygudurum kontrolü şampiyonu ekiplerin beraber koşusudur.
Ahmet
KUBİLAY
https://twitter.com/AhmetKubilay_ | https://www.facebook.com/AKubilayB