2 Mayıs 2019 Perşembe

BEN NEDEN KORKUYORUM Kİ?

"Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yiğit Bulut'tan bomba NBŞ (Nişasta bazlı şeker) açıklaması geldi. İçinde NBŞ olan ürünleri (Nişasta bazlı mısır şurubu şekerli) almayın çağrısı yapan Yiğit Bulut 'Bunu dediğim için beni öldürürler' dedi. Yiğit Bulut NBŞ ifşası ile günün adamı oldu."
23.2.2018 - Medyalar


Çarşı pazardan korkuyorum. Meyvelerden, sebzelerden, kutulanmış ürünlerden korkuyorum. Süt tozuna su ve çeşit çeşit kimyasallar katılarak üretilmiş sütten, antibiyotik yüklenerek şişirilmiş tavukların etinden, besmelesiz kesildiği aşikar olan gram yağsız, ciğer tadan angus ve Polonya, Sırbistan kırmızı etinden, glikoz şurubu ve / veya nişasta bazlı şekerle yapılmış baklavalardan, bisküvilerden, şekerleme, lokumlardan korkuyorum. Değirmende kepeğinden özüne, her şeyi alınmış da geriye posası bırakılmış undan yapılmış ekmekten de korkuyorum. Ama bunlardan çok, en çok bunları zerre dert etmeyen, hatta bu büyük varoluş, var kalış sorununun varlığından haberdar olmayan sözüm ona gayretli davakâr nabekarlardan korkuyorum. Bu hudutsuz kibir, nihayetsiz cehalet, nobranlık, herzevekillik ve gevşeklikten ürküyorum.

Eyy bunları umursamayan ademoğlu, hadi senin yediğini içtiğini geçtik, çoluk çocuk, sabi sibyanın bunları yemesinden, içmesinden korkuyorum. Bu az bir sorun mudur? Bunun bugün ve geleceğimizle, varlığımızın sağlığı ve selameti açısından, hiç mi ilgisi, önemi yoktur?

Çarşı pazardan korkuyorum. Geziyorum, tozuyorum, oralarda selamet, teslimiyet, bir barış göremiyorum. Bu umursamazlıktan, bu sessizliğin getireceği fırtınadan korkuyorum. Dine inananlar Allah'ın gazabı diye bakabilirler, inanmayanlar da sosyoloji, tarihin tekerrürü, keserin, sapın dönüşü diye düşünebilirler; bu gidişatın bizi götüreceği berbat halden endişe ediyorum.

Çatal batırılınca yumurta gibi dağılan tavuğun göğsünde, yedikçe ağız tadını bozan, "afedersiniz" şeker mi, meker mi, nedir nesebi belli olmayan şeylerle doldurulmuş gıdalarda, satın alındıktan daha birkaç saat sonra içi geçen, tuhaf bir kuruyuşla kuruyan ekmekte ve ne yiyor içiyorsak yediğimiz içtiğimiz bu şeylerin gerçeğe olan uzaklığında, sahteliğinde şu çokça bahsedilen İslamı, Müslümanı arıyorum; bulamıyorum. Bazen kendi adıma, bazen şu kalabalık "onlar" adına korkuyorum. Zaten bu işin kökten çözümü "onlar"ı net bir bilişle, kartondan dekor ve krapon kağıdından erat hükmünde görüp, başka bir kavim inşaındadır. Bunu bilince, bunu düşününce, bu hususta doğru okuma yolunda sayfa sayfa ilerledikçe korkumu unutuyorum. Hatta korkum bir kahraman cesaretine dönüyor. Umutlanıyorum.

Kitabın tam ortasında yer alan "ekini ve nesli bozan bozguncudur" manasına taşıyıcı olmak hususunda Mahşer Gününün Sahibi'ne adeta meydan okuyan kimselerin o gün geldiğinde aralarında kalarak hesaba çekilmekten, ve o güruhun halinden, akıbetinden korkuyorum. Bu da tarihe ve ehline düşülmüş bir not olarak kayda geçsin. 

Bu sessizlik... Hep aynı kısırdöngüde aslında kendi hali hazır günü dışında hiçbir meselesi ve derinliği olmayan bir dünyaya ve onun ön-primat "kendine rol verilenler"ine en güzel cevap; "hiçbir şeyden korkmasaydınız, size hiçbir şey zarar veremezdi" talimatına derinden, kalpten, en sağlam gayretlerin dokunduğu bir ağlar ağı, ballar balı düzen, sistem fikri içinde bağlı kalarak, korkusuzca yürümeye devam etmektir. Ben niye korkayım ki!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İKİ SEÇENEK: YENİ ZİHİN VEYA KÖTEK

“Çin halkı, herhangi bir yabancı gücün kendisine zorbalık etmesine asla izin vermeyecektir. Bunu denemeye cesaret edenler kafalarını çelik b...