1. “Hiçbir komando kapalı bir yerde düşmanının kendine gelmesini beklemez. (Komandolar) Sadece açık alanlarda savaşırlar. Mavi berenin mavisi gökyüzünden gelir.”
“Komandolar, piyadelere benzemiyor. Uzun bir süre aynı yerde duramıyorlar. Sürekli hareket hâlinde olan hafif silahlı seyyar birlikler. Sırt çantalarının içine yeter miktarda erzak, bol miktarda mühimmat ve cephane dışında hemen hiçbir şey yerleştirmiyorlar. Kendileri için açtıkları üs bölgelerine "geçici üs bölgesi" diyor, bir yerde en fazla bir gece konaklıyor, dağ tepe gezip düşmanı arıyor, düşmanı gördükleri an peşlerine düşüyor, mevzilenip tereddüt etmeden ateş ediyor, çatışmaya başlıyorlar. Uyarı atışı yok. esir almak yok. Komandoların dünyası böyle. Bu yüzden pkk'lılar komandolardan ölesiye nefret ediyor, ölesiye korkuyor. Komandolardan alamadıkları intikamı yollara mayın döşeyerek gencecik çocuklardan alıyor.”
“Pkk'lılar ise sürekli vur-kaç taktiği uyguluyor. Komandoların açık alan savaşçıları olduklarını bildiği için mağaralarda, yeraltı sığınaklarında saklanıyor, komandolar gibi açık alanda uyuyamıyorlar geceleri. Bubi tuzakları ve mayınlar pkk'lılarındır. Pkk'lılara kalleş denmesinin sebebi de budur.”
“Bitmek bilmeyen bir tepe kapma oyunu... Yukarıda olanlar "hakim"de, aşağıda kalanlar "mahkum"da oluyor bunun adı.” (Alıntı: Anglachelm)
2. ALMAZLARDAN DAĞA KAÇ! Hür bir seçim yapabilmek çok zor. Uçmak istediğinizi söylerseniz en yakın çevrenizden itibaren kademe kademe bu hususta tersinden pek yetenekli bir kavim vardır "sizi düşürmeye çalışan". Fetva bulurlar, geleneğe başvururlar, dayılar ve teyzeler vardır, en koyu ve estetiksiz bir yeşile meftun hacıemmiler vardır, eski örnekler anlatırlar, iftira atarlar, ukalalık yaparlar, yaralarından sızan cerahatı misküanber gibi sürünür, karın gurultularını Itri, Dedeefendi namıyla takdim ederler. En yeteneklisi gavur başkanına sürüngen ve beceriksiz bir İngilizce'yle "hay, ay layk yu" diye "tweet" atar... Ve hiç utanmazlar. Burası Almazistan. Yüzde yetmiş ila doksanı ayak takımı kültürüyle hemhal bir toplumdur. Lakin, ne varsa kalan yüzde on ila otuzda var. Ümidimizi dipdiri tutan bir kalabalık azınlık. Tarih onların sırtında duruyor, din, vicdan onların yetenekli omuzlarında. Bu yüzden çok ümitliyiz. Zora dayanan, imkansızı deviren bir iç kavim de var. Peki ya kalanı ne yapmalı! Hazret-i Pir'in ifade ettiği gibi "onlardan dağlara kaçmalı". Ve/veya şairin emrettiği gibi "onları görmezden gelmeli!" Zavallıcıklarımız...
Almazlardan dağa kaçmalı/ köylüleri görmezden gelmeli.
3. İNSANLAR BAZEN İnsanlar hata yapar. İnsanlar bazen çok büyük hatalar da yapar. Ama insanlar bazen başka insanlara büyük hataları affettirme imkanı vermezler. Bazen insanlar, başka insanlara ne kadar pişman olduğunuzu, vicdanınızın en derin yeriyle duyduğunuz pişmanlığınızı ifade etme imkanı vermezler. İnsanlar bazen sizi kasıtlı veya kasıtsız kötü olduğunuz bazı zamanların içinde boğulasınız diye bırakırlar. İnsanlar bazen sizi boğsun diye o kötü olduğunuz anları çoğaltır, sizi en büyük kötü yaparlar. Siz en büyük kötüsünüzdür. Vicdanınız kör, aklınız dumur, berbat bir insansınızdır. Herhangi bir iyiliğe takatiniz, kabiliyetiniz, imkanınız yoktur. Saf kötü olan bizzat sizsinizdir. İnsanlar bazen bütün dünyayı karaya boyarlar. Siz de onların fırçasısınızdır. İnsanlar bazen daha az insana benzerler. İnsanlar bazen...
4. BÜTÜN MADENLER MADENSİZ ÜRETİLEBİLECEK. Suni et üretiyorlar. Reaktörle altın üretiyorlar. Enerji pahalı, maliyet yüksek. Yeni enerji teknolojilerinden sonra distopya başlayabilir. Cer hocası modelli nesillerle buna karşı durmamız imkansız. Durum daha da kötüleşecek görünüyor. Alt-kültürden kurtulmazsak halimiz yaman.
5. ALÜMİNYUM MU? “Romalı kuyumcu imparator Tiberius'a yeni bir metalden yapılmış kadehi gösterdi. Kadeh alışılmadık hafiflikte ve görünüşü gümüş gibiydi. Kuyumcu imparatora bu metalin sıradan bir malzemeden yapıldığını söyledi. Bu metalin yapılma tekniğini sadece kendisinin ve (tanrıların) bildiğini gururla ekledi. İmparator kuyumcunun sözleri karşısında meraklandı ve derin derin düşündü. Her yerde bulunabilen sıradan kilden bu parlak metalin üretimi kolaylıkla yayılabilir ve olan hazinedeki altın ve gümüşlere olurdu.Bu yüzden, kuyumcu ödül kazanmayı beklerken kellesini kaybetti.”
İmparator çoğalan, yaygın olan şeylerin değerini kaybedeceğini ya bilmiyordu yahut da bu kaide o çağlarda geçerli değildi, kim bilir. Belki de bu yeni metal kontrol dışı bir şekilde çoğalıp yaygınlaşırken, elbette er geç değerini kaybedecek, altın ve gümüşün karşısına çıkamayacaktı ama bu (süreç)in başlarındaki gerileme de impatorun hazinesini çökertmeye yetecekti. Belki de imparator bu kadar uzun da düşünmemiştir. Nasıl olsa ölüm de, kalım da bir tiranın iki dudağının arasındadır. Neticede yırtılan Hacı Bekir’in yakası. Ama bütün yetkinin tek adamda toplanması da sonunda Roma’yı yıkacaktı.
Elbette Roma her zaman tek adam tarafından yönetilmedi. Roma; hem de milattan önce yaklaşık beş yüz yıl boyunca senatonun üstün yetkileri ve senatonun seçtiği kısıtlı yetkili liderlerin eliyle güçlendi, bilinen dünyanın en önemli kısımlarına hükmetti. Ne kadar enteresandır, bundan ikibin ila ikibin beşyüz yıl önce, Roma’da beş yüzyıl boyunca sürmüş bir cumhuriyet vardı. Batı medeniyetinin dünyanın kalanına galebe çalışının arkaplanında bu kadar erken dönemlerde tek şahısları aşan kurumsallığı başarmış olmaları yatıyor. Hani bindiğimiz lüks arabalarıyla, kullandığımız akıllı telefonları, hastalanınca kullandığımız ilaçları keşfeden laboratuvarlarıyla, o kadar çok cepheli örnek vermek mümkün ki, en pratiği batılıların üretmediği şeyleri sayıp, “bunlar dışında her şey” demek olsa gerek, hayatımızın her anında altı yönümüzü kuşatan teknolojisi, gidişatımızı maalesef rüzgarında sürükleyen siyasetiyle batı; bu arkaplandan, bu zeminden var olmuş ve olmaya devam ediyor. Bu hakimiyet de öyle hayali havan atışlarıyla yıkılacak gibi görünmüyor.
6. BU KAPI İÇERDEN AÇILIR. Bunların çoğunun anlamayacağı yepyeni bir lisanın ta içinde, ta kendisiyiz. Tarihin başlangıcından da öncesinden beri insanlar lineer bir akışta,dili en fazla bir iletişim aracı olarak kullanıyor. Oysa dil aslında insan donanımının yazılımıdır. Yeni insan yeni dille inşa olunur. İkinci fiziğin kapıları yeni dille açılır. "İnen" bilginin en can alıcı boyutları bilinen ve yaygın bir dille inmemiştir. O'nun ahlakının sırrını anlayıp, onunla ahlaklanmak ne lineer, ne nonlineer olmayan bir dille konuşabilmekle mümkündür. Kılık kıyafetle, dedikoduyla uğraşanlar tali meselelerle uğraşadursunlar, gerçek adalet ve büyük huzur; yeni dil ve yeni insanla mümkündür.
7. Almazlığın tunç kanunlarından biri: Bir almaz duygu-durumunun bozulduğu durumlarda, yenilgi durumlarında herşeyi ters yüz ederek okur. Akı kara, karayı ak görür. Seçenekler arasında en abesini, kendisine ve etrafa en çok zarar verecek olanı seçer. Yani farkındalığı negatiftir.
8. BİR YAZ GÜNÜ GEÇTİK TUNADAN KAFİLELERLE! İlerleyelim arkadaşlar. İlerde çok boş yer var. Önceki görüşümüz bizi bir yere götürse idi zaten orada olurduk. Geldik mi, orada mıyız? Hayır. Orada olmadığımıza göre eski görüşümüz bizi bir yere götürmemiş demektir. Bunu idrak ettiğimiz, bu kafamıza dank ettiği andan itibaren bir fetret çizgisi çekiyor ve öncesinde her ne ve her kim varsa yaşanmamış, yok, keenlemyekun kabul ve ilan ediyoruz. Ne sağ, ne sol. Ne Truman milliyetçiliği, ne Amerikan islamcılığı. Özellikle son üç yüz yıl yok. Nereye gitti? Kayboldu. Gömdük fetret dönemi iyi ve kötülerini. İyi de olsalar gömdük, kötü de olsalar. Ne oldu? Yandı, bitti, kül oldu. İnek de, öküz de, dağ da, balta da kayboldu. Kurtulalım altkültürün ikinci sınıf ağırlıklarından, yüklerinden. Gerçekten yeni bir ülke ancak o zaman mümkündür. Önce o iç ülkeyi ruhumuzun dehlizlerinde, şuurumuzun derinliklerinde, kendi aramızda kuralım.
Ahmet KUBİLAY
Ahmet KUBİLAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder