14 Ekim 2018 Pazar

KURALLARI KAÇANIN BELİRLEDİĞİ BİR OYUN

"Kaplanı bulmak konusunda hiçbir yöntem kesinlik sağlamaz. Kaplan bulabilmek bütün kurallarını kaplanın belirlediği bir oyundur. Yapılabilecek tek şey bir kaplan olduğunuzu varsaymak ve onun düşündüğü, davrandığı gibi davranmaya çalışmaktır. Her şeyi ile varsayımlara dayalı bir oyun bu. Bir kaplanı ne kadar hissedebilirsiniz? Bu duygusal oyun, hissetmenin ötesinde bir davranış biçimi olarak algılamayı, yani kaplanın yaşam tarzı ve davranış biçimi ile ilgili bilgi sahibi olmayı gerektirir."
Süha Derbent - Vahşi Hayat Fotoğrafçısı

Aslında yazmak istediğimi yukarda yazıldığı kadar güzel anlatmayı beceremeyeceğimi düşündüğüm, anlatabileceğim ve anlatamayacağım herşeyi ihtiva eden ifade harikası bir alıntıyı (epigraf) bu satırların başına almakla kendi ayağıma sıkmış oluyorum. Belki bu küçük bir hiledir. Belki bir kaybedişin ağıdı; belki destanıdır. Benimkilere kıyasla müthiş anlaşılır olması da cabası!

Beni, kendimi, bizzat içimdeki bir ses "çok fazla göndermeler içeren, bu göndermelerin doğurduğu tedailerin okuyanı çok daha karmaşık bir kaos labirentinde boğduğu anlaşılmaz yazılar yazmak" konusunda suçlayıp duruyor. Bu ses uzun süredir susmadığı için bir o kadar zamandır hiçbir şey yayınlamadım.* Bunu yapmakta haklı mıydım, yoksa ben sustuğum dönemler dünya çok şey kaybettiği için Türk tarihine ihanet halinde miydim, takdirini anlamsız bir boşluğa bırakıyorum. Şaka yollu abartıyorum elbette. İnsan öz benliğinin kendisine verdiği kıymet kadar değil hakikat terazisindeki sıkleti kadar var ve kıymetlidir. Ama ölçülüp biçileceğimiz günler henüz ufukta görünmüyor; onlar daha gelmediler, o yüzden biteviye gaflet halindeyim. Hepimiz gibi ve hepimiz adına utanıyor ve üzülüyorum.

Cehennemi anlamak mümkün mü? Benim babamın yazdıkları yüksek matematiğin en zekilerin ve kalbi temizlerin anlayabildiği formülleri gibidir. Hayat, ehlinin anladığı bir şiirse pazarda patates satar gibi basit cümlelerle zaten anlaşılanı kör gözüm parmağına söylemek neden? Acizane ben, dünyayı kıskandırmak kılıfıyla ÇiftlikBank kuran bir sahtekar mıyım ki, pazar payım yüksek olsun diye herkesin anlaması peşinde koşayım? Asla ve kat'a. Delikanlılık şudur: Bir şiire, şiir gibi bir hayata durmalı. Gerçeklerden kaçmak korkakların işi. Mesele şudur: gerçek sanılan, kafa kanatan, baş ağrıtan avam gerçeklerini kırıp, yeni gerçekler inşa etmek. Gerçekleri, hayallerdeki gibi gerçekten dönüştürmeyi becermeli. Mesele budur "yeğen"! Çünkü bizler "Arz'ın halifesi"yiz. Belki Almanlar bunu daha iyi anlar: "Halife ü arzt."**

"Bazı" büyükler her ne derse desin bu ilk şoklarını kıyılarımızda hissettiğimiz fırtına basit bir akıl oyunu, algı yanılgısı değildir. Bu "kriz" son yirmi yılın da değil, en az son dört yüz yıldır devam eden bir gerilemenin mütemadiyen bize yaşattığı bir 4. evre kanser sekeratıdır. Bu basit bir fırtına değil konglomera ve/veya holdingler birliği seviyesinde örgütlü bir fırtınalar ligidir. Acısı kısa, orta ve uzun, her vadede katlanarak çıkacak, çok zekice kurgulanmış bir saldırıdır. Ama biz saldıranı suçlamak ucuzluğunda hıyar, kabak, kavun, karpuz seviyesinde bir algıda değiliz. Suç bizde, öz benliğimizde, kahrolası alt-kültürdedir. Başımıza gelmekte olan, kendi öz ellerimizle hazırladığımızdır.

Hazır, uyanık ve metin olalım eyy! kardeşlerim. Aslında, bonservisi en yüksek fiyatı verenin elinde kalacak forvetin göz yanıltan rövaşataları skor tabelasına değil sahanın tozuna, dumanına katkı yapmaktadır. Çok kandık, kanmayalım, çok gaza geldik, artık gaza gelmeyelim.

Evet, bu öyle bir sekerat ki, kahramanının her gün aynı yatakta, aynı gafletin boğukluğunda uyandığı ve içinden bir türlü kurtulamadığı "hep aynı gün"*** filmindeki gibi tekrar edip duruyor. Bir şeyler yapmalı. Bir devrim kurgulamalı.

Dibe vurmak önemli bir "şey". Görünen alemin en zayıf arayüzünde, yani fani dünyada, bize nasip olan bu coğrafyada, yaşadığımız bu diyarda, dünyanın kalanıyla beraber sadece yalan dünya seviyesinde yaşamayı bile tuhaf bir sahte imanla reddedip, o yalana ikinci, hatta üçüncü bir kat yalanı kusurları örtmek için gibi sanki çekip, boyayıp, gerçekliği bu kadar reddedebilen altkültürümüz yüzünden sahte kahramanlar eliyle teo-eko-politik bir hayvanat bahçesine çevrilmiş bu masum, mahzun, gaflet perdesinde boğulmakta olan "ev"imizde dibe vurmak bizi kurtaracak hamlenin kafamıza dank etmesine sebep olma ihtimaline binaen çok iyi bir şeydir. Öyle umuyorum yani.

Bunun artık tohuma durup, gerçeğe patlaması gerekiyor. Kriz, dibe vuruşumuza yapacağı rahmetli katkılarla umarız gerçek bir geleceğe kavmimizi ve kavmimizin önderliğinde dünyayı erdirecektir. Bu, Türkler için ne ağır bir yük. Türk dediysem, bir kök kod sisteminden, bir yeni kavimden bahsediyorum. Ehli anlıyor. Küçük adımlarla büyük iddiaların peşinden bir an olsun ayrılmamalıyız. Dünya haritanın tam merkezinden, bu Anadolu kıtasından yönetilmelidir.

Elbette "tecahülü arif" yapıyorum. Ne yapılacağını çok iyi bilenlerin en önde gelenlerindenim. Sizlere bakırı altın yapan iksirin patentinde adı yazanların arasından sesleniyorum. Dininiz, varlığınız, kimliğiniz sandığınız bu gaflet yumağını yani "alt-kültür"ünüzü reddedin. O sivilceyi patlatın. O kıymığı çıkarın. Aynada gördüğünüze teslim olmayın, yeni bir gün, yeni bir insan, yeni bir işletim sistemi yüklenmiş inançlı çelik gövdelerinizle saflara katılın. Bunca puştun arasında, puşta puşt diyebilen mümin hassasiyetiyle gelin tarihi kıralım. Kötü kaderi kırmak da yine Allah'ın nimetlerindendir. Fütüvvet kervanına katılalım.

Bu satırların ve daha pek çok yazdığımın akışında gizlediğim çok büyük bir var olmak nimeti var. Bu nimet; kavgası verilmezse kök kodlarda, hayal alemi ile misal alemi arasında kalır. Mesele bunu gerçek hayata çıkarabilmekte / indirebilmekte. Artık Allah hangisini nasip ederse.

Anlamıyorsanız kendinizi zorlamayın, aynı frekansın kuzuları değiliz demektir. Selam fetâlara, selam aynı dili hiç konuşmadan bile anlayabilenlere. Selam arkalarında gözü olanlara. Selam adamlara. Bu gerçek adamların sahteleri, aklı zayıf bir topluluktan önemli sahneleri çalmış, rolleri dışardan yazılmış "çıplak kral" sahteleri; bulanık bir köpük halinde artık patlamaktadır.****

Köpükler patladıkça kürsüler sarsılmakta, herşeyin dibe vurmakta oluşu müjdeli yarınların kökünün elbette tam da bugünde olduğunu bize hatırlatmaktadır. Bakara'da kimlere "siz biliyorsunuz" deniyorsa onlar bal gibi bildiğini uygulamadığı için lanetlenmişlerdir. Her ne kadar zarara kendi razı olarak girene rahmet olunmazsa da, ülkemizin dünya açısından taşıdığı anlam ve mazlum dünyanın rezerv/potansiyel süper gücü olması bakımından bu hallerden külliyen kurtulacağımıza ümidimiz tamdır. Yani hak ettiğimizden çok, bulunduğumuz siperlerin bize zorla hak ettirdiği değer üzerinden muamele görmeyi umuyoruz.

Ben dağıttım, okuyan toplasın. Aslında, Allah bizi toparlasın.
Ahmet Kubilay


* Yazmadım değil; yayınlamadım. Her Allah'ın günü itibariyle çoğu bu insan cangılının, kötü sevk ve idare edilen bu metropolün arka sokaklarında kaybedilmiş, kaydedilmiş ortalama 10 ila 20 sayfa yazıyorum.
** Arzt: Almanca doktor demek.
*** Same day, same sh*t.
**** DIŞ - SAHTEYAN MEZARLIĞI - GECE Son sahnenin ilk planı: Ve sahteler sahneyi terk eder

İKİ SEÇENEK: YENİ ZİHİN VEYA KÖTEK

“Çin halkı, herhangi bir yabancı gücün kendisine zorbalık etmesine asla izin vermeyecektir. Bunu denemeye cesaret edenler kafalarını çelik b...