19 Ekim 2018 Cuma

KURARSA DÜZENİ GARİPLER KURAR

"Bu benim mantralarımdan biriydi - odaklanma ve basitlik. Basit karmaşıktan daha zor olabilir: Düşüncelerinizi temizleyip basitleştirmek için çok çalışmanız gerekir. Ama sonuçta çabaya değer, çünkü amacınıza ulaştığınız anda dağları yerinden oynatabilirsiniz."
Steve Jobs

İnsanların çoğu konuşurken düşünmeyi öncelemiyor. Kendini satış yapmak zorunda hisseden bir esnafın doğruluğu değil müşteri adayını iknayı önemsemesi gibi, fırça yiyen bir ergenin, bir işçinin anlatılana, hatasına değil bir an önce o "nahoş" durumdan kurtulmaya odaklanması gibi, gürültüden korkan kedinin tek meselesinin bir an önce kendisini güvende hissedeceği yere kaçmaya çalışması gibi. Neticede de değişmiyorlar. Nesiller boyu aynı hataları farklı ve özellikle bizim coğrafyamızda renkli senaryolarla tekrarlayıp duruyorlar. Allah'ın adını hakkıyla anmadığı için kazdığı tüneli bir türlü bitiremeyen menkıbe ırkı gibi asırlar boyu aynı başarısızlığı yaşayıp, zamanla da bunu millî bir özellik, başarmanın kendilerine has bir görüntüsü sanıyorlar. Neticede aslında ters yüz edilmiş bir kısır döngü, öğrenilmiş çaresizlikten ötürü kahramanlık gibi görünüyor, yaşanıyor, okunuyor.

Yazıya "insanların çoğu" ifadesiyle başlayarak insanlığa iftira atmış olmayayım. Bu yükü alt-insana, yani coğrafyamızdaki karşılığıyla almaza yükleyelim öyleyse. Evet, almazın doğruluk problemi pek yoktur. Mesele o anda işinin görülmesi, dileğine ulaşmak, kendisini sıkıntıda hissettiği durumdan kurtulmak veya aslında temelsiz olan iddiasını muhatabın da akıl yürütme zaafından yararlanarak ispatlamak, herhangi bir ortamda üstünlük kurmaktır. İspatlamak sabitlemek manasına. Oysa almazın sabiti yoktur. Bugün ak dediğine menfaati yön değiştirirse pekâlâ yarın, hatta yarım gün sonra, dava gerektiriyorsa yarım saat sonra kara diyebilir. Hatta ve hatta bunun en profesyonelleri aynı cümlede birbirini takip eden cümlelerde ak kara tandeminde "erk"le dans edebilir.

Çok mu "almaz" diyorum? Aslında en sağlam izah en basit olanı. Almaz öninsan olandır. Hastadır. Üzerinde çok da durulmamalıdır. Ama almazlığın bağlamını incelerken hayatın genel kurallarından biri yine tecelli ediyor. En basit olan aslında aynı zamanda en karmaşık olana işaret ettiğinden onu anlamak daha büyük enerji istiyor.

Tek hareketle değilse de bir kaç çift hareketle, tek pikselle değilse de birkaç düzine pikselle gidişatın menzilini, fotoğrafın bütününü görmek özel bir yetenektir. İzahı zor olsa da gerçek bir yetenektir. İşleyişinin arka planındaki kodları anlamlandıramadığımız halde sonuçlarının çelişmezliği ve değişmezliği, sabitliği üzerinden emin olduğumuz bir örüntü var: Bir köpeğin hep aynı yere yatma huyu. Hep aynı yere, hep aynı pozisyonda bedenini yerleştiren köpeğin beynindeki bu örüntü sosyal hayatımızda da var. Özellikle hata yapan insanlar, almazlıklarını aşmadıkları, aşamadıklarında mütemadiyen aynı hata örüntüsünü tekrarlayacaklardır.

Bir tanıdığım, bu tip almazları ve onlara benzer örüntüleri tekrarladıkları halde almaz olmayan insanları da aynı kefeye koyarak "saatli bomba" benzetmesi yaptı. Külliyen yanlış buluyorum. Bir toplumun kötü gidişatını kökünden değiştirecek yetenekte insanlar da öngörülemezlikleri, rahatsız edicilikleri, bazen zahmet vermeleriyle uzak durulması gereken insanlar gibi görünebilir. "Din gariplerle başlar" ifadesindeki garip kelimesinin Türkçe'deki garip, gariban, kimsesiz manalarıyla çok ilişkisi yok. Daha çok "tuhaf karşılanan", "normal dışı görülen" anlamına geliyor. İngilizcedeki "freak" veya "weird" kelimeleri rivayetteki anlama daha uygun düşüyor.

Burada mesele şudur: Delinin kriz çırpınışlarının verimsizlikleriyle, ameliyat edilenin, düzelenin narkoz eksikliğinden ötürü acı çekerken haykırışı birbirine kolaylıkla karıştırılabilir. İnsan, almazlığın şeytani örüntüler ağından kurtulurken de acı çeker. Bu acı çekiş delinin deliliğinden kaynaklanan acı çekişle kolayca karıştırılabilir. Kurtulmasına delalet eden acıyı hastalığın devamı sanan çok "hasta" tedaviden kaçıp kurtulmayı düşünmüştür. Almazlık tedavisinin en yaygın ve kritik handikapı da budur. O yüzden topluma gerçek manada faydalı olabilen yetenekli ezber bozucu ve geliştiriciler aynı topluma bazen rahatsızlık verebilir. Bu normaldir. Onlardan rahatsız olmak biraz da yıkılası kültürün açısında hapsolup kalındığından, o aşağı altkültürün etkisiyle bakmaktan kaynaklanır.

Einstein'a izafe edilen bir söz var: "Hiçbir sorun onu doğuran bilinç seviyesiyle çözülemez." Fetâların bazılarının, (onlardan değişimin öncüsü olacak çift kanatlı almaz olmayanların bazılarının), onların derinliğini idrak edemeyen toplumda rahatsızlık doğurması ihtimali bu sözle açıklanabilir. Hani ben de sık sık diyorum ya: "Bugüne kadar çözüm diye ortaya konan şeyler bizi bir yere götürebilseydi orada olurduk. Orada mıyız? Hayır. O zaman o çözümler bizi oraya götürmemiş demektir."

O zaman yeni bir şeyler deneme zamanı. Gerçeklik algısında romantik ve ağır sorun olan bir topluluk, gerçekle, gerçek vurgusuyla temas ettiğinde elbette rahatsız olacak. Almazlığın şiarındandır: O her zaman kendisine en zarar vereni seçer. O halde çoğunun "doğru"dan tuhaf bir şekilde rahatsız olması, kendi gibi görmediğini zihnen dışlaması, kaliteyi idrak etmeyişi, hep en zararlı seçeneği seçişi geçici bir hastalıktan ibarettir. Israrla aranıp bulunacak yeni ifade ve temas yolları almazların da nasibi olanları kısıldıkları şeytani kapandan kurtaracaktır. Yapılmaya devam edilmesi gerekenler: Çözümü güçlendirmek, okuyup, yazmak, üretmek, üleşmek, Allah ve Peygamber sevgisini bu topraklarda her başardığımız dönemde olduğu gibi hastanın ilacı kusmasına bağışıklık gösterecek ısrarcılıktan şaşmadan tekrar tekrar yaşamaya ve yaymaya odaklanmak.

Allah'ın tabir caizse holografik yarattığı bu evrende aslında yeni de tekrarlayan bir örüntüler serisidir. Yaşasın Elest Bezmi'nden beri değişmeyen sarsılmaz yeni.
Ahmet Kubilay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İKİ SEÇENEK: YENİ ZİHİN VEYA KÖTEK

“Çin halkı, herhangi bir yabancı gücün kendisine zorbalık etmesine asla izin vermeyecektir. Bunu denemeye cesaret edenler kafalarını çelik b...