18 Ekim 2018 Perşembe

ENVER PAŞA ÜÇ SENE SONRA DOĞACAK

Türkiye için gerçekten "çılgın" projelerimiz var. Ayrıntısını o ayrıntıların uzmanlarına bırakmak üzere kaba taslak ifade etmeye çalışalım. Bunlardan biri "elit merkez üniversiteler". Diğeri "yoğunlaştırılmış nüfus projesi". Bir diğeri...
Dokuzlar

Asla değişmeyeceğini bildiğiniz şeylerin sizin de hayatınızı kaçınılmaz bir şekilde etkileyeceğini gördüğünüzde ne hissedersiniz? Ne yapmayı düşünürsünüz? Çok önemli sorulardan biri bu.

Mücadeleye devamda ısrarcı olmak lazım. Metaforlar, mecazlar üzerinden sağlam verilerle yola çıkıp, sağlam bir yol haritası kurmak lazım. İlmek ilmek mücadeleyi örmek lazım. Asla değişmeyecek şeylerin etkilediği korkunç "şey"den etkilenmemenin illa bir yolu olmalıdır. Frekansı değiştirmek, boyutu değiştirmek kesin bir çözüm olabilir. Başka bir boyuta geçmenin, etkilenmez, kurşun geçirmez olmanın teknolojisini inşa etmek lazım. Mühendisinden, işçisine, muhasebecisinden patronuna ihlas sarmalıyla sarmalanıp, Rasulullah'ın emrettiği gibi "Kehf" suresini okuyup, idrak etmek lazımdır. Yapılmak istenenin özeti şudur; bir matrise kapana kıstırılmış gibi kıstırılmış bir kavmin evladıyız. Bu matrisin olumsuz etkilerinden etkilenmeyecek, olumlu şeylerin de faydasından azami fayda devşirecek yeni bir iç matris inşa edilmeli. Bu matris, aynı kavme, kendi kavmimize olan sevdamızdan ötürü, yine onlara rağmen bile olsa, onlar adına yapılmalı. Mesleğinde çok iyi olduğunu bilen bir doktorun, bırakın onun doktorluğunu tıbba bile inanmayan sevdiklerine, bir yolunu bulup, yardım etmesi, onları tedavi etmesi gibi. Bu mecazlar, meseller önemli. Bizi hakikate yanaştırırlar.

Bu yazının en başındaki soruya dönelim. Nedir "asla değişmeyecek şey"? Nefstir. Nefsin sıfatlarıdır. İnsan tekinin sıradanlığı aşmadıkça, terbiye yoluna girmedikçe bu nefsin ona yaptıracağı akılsız işler, hissettireceği akıldışı duygulardır. 

Hayatının akışını nefsin kontrolünde yaşayan sıradan insanın davranış modeli nedir? Almazlıktır. Almaz düzelir mi? Evet ama çok zor. Bunda yüzde bir oranı geçerli. Kalan yüzde doksandokuz için Hucurat'taki "(Onlara) söyle itaat etsinler) emri geçerli. "Söyle itaat etsinler"den maksat sıradan insanın kurallarla, alışkanlıklarla, örfle, maaşla, yevmiyeyle, ücretle, kanuni ceza korkusuyla, fıtratının demir kafesinin tabi sınırlarının etkisiyle ahmaklığının, aptallığının, öngürülebilir ve öngörülemez zararlarının engellenmesi için sistemler ve alt-sistemler inşa edilmesidir. "Söyle itaat etsinler" düzen fikridir. Şeytanların zincirlerle birbirlerine bağlanıp, etkisiz hâle getirilmesidir.

Asla unutulmaması gerekendir: Almazla ortaklık olmaz. Ancak almaza iş verilir. Sıkı bir düzen fikri içinde almaz hayır için, halkın ve insanlığın istifadesi için istihdam edilebilir. Almazdan en fazla işçi çavuşu olur. Meselâ koca koca üniversitelerin kürsüleri bu adamlara emanet edilmemelidir. Pastanede pastacılık imkanı verilip, halkın nişasta bazlı şekerle zehirlenmesine sebep olunmamalıdır. Kazma kürek işi, bakın o olur. Ama almazların kritik ve toplumun her türden sağlığını tehlikeye atacak işlere yaklaştırılmaması gerekir. Asla unutulmamalıdır ki toplumun akıl sağlığı, beden sağlığı, ruh sağlığı, trafik, veri ve dinî bilgilere ulaşma güvenliği ölümcül önemdedir. Salgın hastalık seviyesindeki ciddiyetsizlik kendi ortamında hapsedilmeli, o ciddiyetsizliği hayatının tabi fonksiyonu gören almazlık karantina halinde zararsız olacağı kendi ortamına kilitlenmelidir.

Tarih gerçekten tekerrür eden bir şeydir. Dikkati zayıf ve idraki kusurlu gözler tarihin tekrarını yaşarken sadece şaşalı veya sıkıntı verici kısımlara odaklanır, "büyük fotoğrafı" ıskalarlar. Tarih kendini tekrar eder. Her seferinde, öz aynen kendini kurarken renkler, sıcaklık, gürültü oranları ve diğer değişkenler gibi unsurlar işin özünü etkilemeden değiştiği için cahil ve sıradan bir göz bu tekrarları hissetmez bile. Kalabalıkların "doğal" olarak iltifat ettiği yeteneksiz şöhretlerinden birinin de dediği gibi: "Yedi nota var. Kaç beste yapılabilir ki?" Başka bir ifade biçimiyle; her bilgisayar programı özünde aynı özellikleri taşır. İşin ehli yeni bir programı naehline nazaran çok daha hızlı çözer, öğrenir.

Almaz, genelde öğrenemeyendir. Aynı örüntü binlerce kez tekrarlasa bile almazımız bundan bir ibret payı çıkaramaz. O, öylece seyredendir. Almaz maruz kalandır. 

Almaz fena etkileyendir. Ağır "manyetik" etkisi vardır. Bu etkinin ortaya çıkması için onunla aynı mekanda olmak bile gerekmeyebilir. Almazın nazarı, şu veya bu sebepten sizi tanıyor olduğunu, biliyor olduğunu zannetmesi, aklından sizi geçirmesi hayat fonksiyonlarınızda âni ve anlamsız düşüşlere sebep olur. En iyisi kendinizi almaza unutturmaktır. Keşke mümkün olsa da varlığınızdan bile haberdar olmasa. 

Almaz fıtratı itibariyle haindir. Kastı olmasa da, çok yaygın olduğu üzere bunun kendi farkında olmasa da almaz haindir, yarı yolda bırakandır, "Kazak"tır. Kendini daha iyi hissetmek için başkalarının başarısız olmasını, hasar görmesini, kötü olmasını ister. Başarmanın maliyetini karşılayamayacak kadar ruh fakiri olduğundan, kendini ancak tanıdıklarının başarısızlığıyla, fakirliğiyle iyi hissedebilecektir. Almaz, yoksunlukta, yoksullukta, başarısızlıkta eşitlik ister. Kurtulma ümidi olan bir mekandan, zamandan ve ortamdan kaçan almazın ilk yaptığı genelde kendisi gibi kaçgunlarla bir araya gelmektir. Almaz, aklı biraz başında gibiyken, bir teşehhüd miktarı adam olmaya durmuşken neye sövdü, hangi hareketi hakir gördüyse bizzat onu kendisi yapacaktır. Ve asla da hedeflediği menzile ulaşamayacaktır. 

Almaz müzmin ve muhakkak kaybedendir. Tabir caizse, onun zihninde yüklü işletim sistemi azgın "bug"lar, kırılamaz saldırı virüsü örüntüleriyle arızalıdır. Kazar kazar tüneli bitiremez. Gider gider varamaz. Almaz mütemadiyen aynı günü yaşayan bir simülasyon askeridir. "İmparatorluklar Çağı"nın fareyle güdülen askeridir o. Kaybettiğini bile fark eder gibi olurken asla fark etmez. Kendi bulanıklığında bunalımlı bir deniz suyu susuzluğu içinde leylasını satan çöl mecnunudur o. Delikanlıca bir nefreti bilmediği gibi aşkı da bilmez.

Yengeç sepetindeki herbir yengeç, almazdır. Yükseleni, yükselmeye niyetleneni, yükselme eğilimi göstereni çeker kolundan tekrar kendi seviyesine indirir. İnsanoğlunun almazdan elini, kolunu, bilumum organını sakınması gerekir. "Almazlardan uzak durmak" en mühim yol düsturlarından, Hakk'a ulaşacak insanın temel şiarlarındandır. Okumak bunu gerektirir.

Nasıl yapacağız? Soru birazcık tecrübeyle çok rahat bir şekilde daha sorulmadan cevabı bilinecek bir sorudur. Bilmeden bilmek diye bir şey var. Allah'ın yeryüzünü, görünen ve görünmeyen âlemlerini kuşatan göstergelerden okunabilen ilimden nasibi olan insan açıkça anlamadığı ayetlerin bile aslını hisseder. Bu göstergelerin de bir raconu vardır. İşin püf noktası rahat olmaktır. 

Almazlardan uzak durmak yolun acemisiyken aynen uygulanması gereken bir düsturken zamanla almaz-geçirmez bir hâle, sıfata ulaşılacağından "halk içinde Hakk'la beraber" prensibine geçilir. Çünkü imtihan dünyası olan bu sosyal düzende müslüman için manastıra kapanmak yoktur. Aşılarını tam ve düzenli yapmış olarak işe, güce, faaliyete koşmak, koşturmak esastır. Tekrarda fayda var. Akışı hissedemiyorsan, yapamadığını düşünüyorsan ringe çıkmayıp, uygun bir mesafede antrenmanları sıklaştıracaksın. Almazlardan fiilen, kelimenin gerçek anlamıyla uzak duracaksın. Zamanı geldiğinde de "manastıra kapanmak bizde yoktur" deyip aynı sosyal düzende en iyilerden olacaksın. Yalnız yaşamak, asosyallik, hayattan soyutlanmak bizzat hayatın temel kurallarına aykırıdır. Çünkü başkaları için yaşamayan müslüman değildir. Üretmek, inovasyon, Türkçesini yaşayarak kuracağımız tabirle "larger than life" olmak, öz kültürümüzde unutulmuş ama biiznillah şimdi tekrar canlanması elzem olan "ibnül vakit" olmak... Muhakkak görünen bir toplu yıkılıştan kurtulmak bunlarla mümkün.

Her kimsen, vakit hangi vakitse de bunu her okuduğunda sana hep klas duruşlu günler dilerim.
Ahmet Kubilay

* Başlıktaki mesele: Adam koca profesör olmuş Enver Paşa'yı daha doğumundan üç seneki bir tarihte padişaha rağmen ülkeyi savaşa sokmakla suçluyor. Meselesi o padişahı seven birini etkileyip önemli bir makam sahibi olabilmek. Şoförün direksiyonun yerini bilmemesi kadar izahı zor bir bilgi hatası yaparak kendi uzmanlığını inkar ediyor. Bunu sehven yapıyorsa facia, yok hakikaten bilmiyorsa cehaletin en almaz biçimidir. Durum budur. Fazlası, zamanla daha izah edilebilir hâle gelecek. Bu kadar cehalet ancak almaz bir toplumda revaç bulur.

İKİ SEÇENEK: YENİ ZİHİN VEYA KÖTEK

“Çin halkı, herhangi bir yabancı gücün kendisine zorbalık etmesine asla izin vermeyecektir. Bunu denemeye cesaret edenler kafalarını çelik b...