Sevgili arkadaşım Âdem,
Nasılsın, iyi misin? İyi olmanı Cenab-ı Hak’tan diler; küçüklerinden ellerinden, büyüklerin gözlerinden öperim. Sen mi kusurlusun, ben mi önemini kaybedecek kadar uzun bir süredir görüşemiyoruz. Hayat böyle bir şey işte. Akıp gidiyor. Buna akış diyenler hiç de yanılmıyor.
Görüşmediğimiz bunca uzun süredir benim hayatım çok farklı damarlarda, hayat denen nehrin kâh derin, kâh dar, kâh geniş, kâh daracık kollarında; kâh hızlı, kâh yavaş akıp durdu. Aslında hâlâ durmadı. Akmaya devam ediyor; akaduruyor. Şurası “gerçek” ki birisi bana “aka dur” demiş olmalı!
Hakikati işaretleyen ve bir yerlerde sabitlemeye çalışan birtakım kelime oyunlarını da böylece geçtikten sonra söylenecek neler var bir düşüneyim. İşte bunlar, şimdi söyleyemediklerim, aslında söze dökülemeyen şeyler. İşte şu anda bu satırda, burada var olan kelimeler, aslında olmayan kelimelere işaret ediyor. Yoklar ama gerçekte varlar. (Veya tam tersi). Ama bu bir yönüyle, baskın yönüyle de gerçeğe işaret ediyor. İşte gerçek böyle bir şeydir. Hem oradadır, buradadır, hem yoktur. Olmayışı varlığına tuhaf bir şekilde tersinden kanıt yöntemiyle delil olan şeye gerçek denir. (Lacan da “küçük a objesi” diyor. Bununla alakalı mıdır; onu da sen bil.)
Sözün çoğu abdala söylenir. Yahut “aptal” mıydı bilemedim. Seni bu “gerçek”le, işte bununla başbaşa bırakıyorum. Gerçek bayramlarda buluşmak üzere!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder