Bir vatandaş herhangi bir suç işlediğinde bunun cezasının ne olacağına mahkemeler karar verir, cezanın infazı da infaz kurumları olan cezaevlerinde yerine getirilir. Suç ne olursa olsun, suçlu kim olursa olsun mahkemeler dışında hiç kimsenin hiç kimseye ceza verme hakkı, yetkisi yoktur. Dünyada hukuk anlayışı böyledir. Dini açıdan da bu böyledir. Polis direkt ceza veremez. Kötü muamele yapamaz. Meselenin cezaya muhatap olanın hak edip etmemesiyle ilgisi yoktur.
Bu yargılanma meselesinin mantığının temelinde şu yatar: Zanlı, yani kendisine suçu işlediği "zan"nıyla bakılan insan bir milyonda bir ihtimal olsa da suçsuz olabilir. Ortada işlenen bir suç varsa bile zanlı akıl bakımından ceza verilemeyecek kadar zayıf olabilir. Görenler yanılabilir. Mesela ortada bir suçun işlenme ânı görüntüsü varsa; o görüntü montaj olabilir. Bu bir milyonda, bir milyarda, bir trilyonda bir ihtimalse bile hakikat budur.
Herhangi bir kolluk gücünün direkt ceza vermesinin hukuk alanı dışında da sonuçları olur. Mesela, ülkemiz hukukun uygulanmadığı, işlerin keyfilikle yapıldığı bir ülke intibaına sahip olursa "dış yatırım", "dışardan para" umanlar hayal kırıklığına uğrayabilir. Mesela, muhakeme yapılmadan infaz, keyfilik doğurur. Bu, ülkede zaten zayıf olan sistem fikrini daha da zayıflatır. Sistemi zayıf ülkeler üretim, eğitim, sağlık ve benzeri bilumum işlerin yürütülmesinde zayıf bir akılla, verimsiz hareket ederler. Bu sistemsizliğin, verimsizliğin o ülkeye maliyeti tahmin edilenden fazla olur. "Tahmin edilen" demiş bulundum ama bırakın tahmini asıl problemin farkında olan ne kadar az insan var. Maalesef, ağır bir "doğru okuma" arızası içindeki bir topluluğuz.
Özetle, kendini bilmez apaçinin biri ülkenin kurucu lideri ve ilk cumhurbaşkanının "büst"üne saygısızlık ettiği zaman hareketin karşılığı neyse o cezayla muhatap olmalıdır. Hele bunu "bölücü" bir saikle yapıyorsa ibret-i alem için cezanın hak edilenden daha yüksek olması da siyaset icabıdır. Ama ne yapılırsa yapılsın bu bir sistem fikri içinde, zekice yapılmalıdır.
Benim bu yazdıklarımdan da hayata çok yumuşak bakan biri olduğum zannı doğmasın. Gerektiğinde bizzat infazların ve ihkak-ı hakkın faili, hastası ve savunucusuyum. Ama yapılan şeyin delikanlıca olması lazım. Yapılan şey hoşumuza gitse de zayıflayan sistem fikri, kaliteli bir düzen anlayışının olmayışının maliyeti o "apaçi"nin cezalandırılmasından doğacak kamu faydasından daha çoğunu götürür.
Aklın, siyasetin, hukukun, ahlakın, Allah korkusunun gereği de budur. Güçlü toplumların şiarı da budur.
Yani hemşerim, adamı asacaksan bile, önce yargılayacaksın. Asıl öyle delikanlıca olur.
Ahmet Kubilay