"Bu benim mantralarımdan biriydi - odaklanma ve basitlik. Basit karmaşıktan daha zor olabilir: Düşüncelerinizi temizleyip basitleştirmek için çok çalışmanız gerekir. Ama sonuçta çabaya değer, çünkü amacınıza ulaştığınız anda dağları yerinden oynatabilirsiniz."
Steve Jobs
İnsanların
çoğu konuşurken düşünmeyi öncelemiyor. Kendini satış yapmak zorunda hisseden
bir esnafın doğruluğu değil müşteri adayını iknayı önemsemesi gibi, fırça yiyen
bir ergenin, bir işçinin anlatılana, hatasına değil bir an önce o
"nahoş" durumdan kurtulmaya odaklanması gibi, gürültüden korkan
kedinin tek meselesinin bir an önce kendisini güvende hissedeceği yere kaçmaya
çalışması gibi. Neticede de değişmiyorlar. Nesiller boyu aynı hataları farklı
ve özellikle bizim coğrafyamızda renkli senaryolarla tekrarlayıp duruyorlar. Allah'ın
adını hakkıyla anmadığı için kazdığı tüneli bir türlü bitiremeyen menkıbe ırkı
gibi asırlar boyu aynı başarısızlığı yaşayıp, zamanla da bunu millî bir
özellik, başarmanın kendilerine has bir görüntüsü sanıyorlar. Neticede aslında
ters yüz edilmiş bir kısır döngü, öğrenilmiş çaresizlikten ötürü kahramanlık gibi
görünüyor, yaşanıyor, okunuyor.
Yazıya
"insanların çoğu" ifadesiyle başlayarak insanlığa iftira atmış
olmayayım. Bu yükü alt-insana, yani coğrafyamızdaki karşılığıyla almaza
yükleyelim öyleyse. Evet, almazın doğruluk problemi pek yoktur. Mesele o anda
işinin görülmesi, dileğine ulaşmak, kendisini sıkıntıda hissettiği durumdan
kurtulmak veya aslında temelsiz olan iddiasını muhatabın da akıl yürütme
zaafından yararlanarak ispatlamak, herhangi bir ortamda üstünlük kurmaktır. İspatlamak
sabitlemek manasına. Oysa almazın sabiti yoktur. Bugün ak dediğine menfaati yön
değiştirirse pekâlâ yarın, hatta yarım gün sonra, dava gerektiriyorsa yarım
saat sonra kara diyebilir. Hatta ve hatta bunun en profesyonelleri aynı cümlede
birbirini takip eden cümlelerde ak kara tandeminde "erk"le dans
edebilir.
Çok
mu "almaz" diyorum? Aslında en sağlam izah en basit olanı. Almaz
öninsan olandır. Hastadır. Üzerinde çok da durulmamalıdır. Ama almazlığın
bağlamını incelerken hayatın genel kurallarından biri yine tecelli ediyor. En
basit olan aslında aynı zamanda en karmaşık olana işaret ettiğinden onu anlamak
daha büyük enerji istiyor.
Tek
hareketle değilse de bir kaç çift hareketle, tek pikselle değilse de birkaç
düzine pikselle gidişatın menzilini, fotoğrafın bütününü görmek özel bir
yetenektir. İzahı zor olsa da gerçek bir yetenektir. İşleyişinin arka
planındaki kodları anlamlandıramadığımız halde sonuçlarının çelişmezliği ve
değişmezliği, sabitliği üzerinden emin olduğumuz bir örüntü var: Bir köpeğin
hep aynı yere yatma huyu. Hep aynı yere, hep aynı pozisyonda bedenini
yerleştiren köpeğin beynindeki bu örüntü sosyal hayatımızda da var. Özellikle
hata yapan insanlar, almazlıklarını aşmadıkları, aşamadıklarında mütemadiyen
aynı hata örüntüsünü tekrarlayacaklardır.
Bir
tanıdığım, bu tip almazları ve onlara benzer örüntüleri tekrarladıkları halde
almaz olmayan insanları da aynı kefeye koyarak "saatli bomba"
benzetmesi yaptı. Külliyen yanlış buluyorum. Bir toplumun kötü gidişatını
kökünden değiştirecek yetenekte insanlar da öngörülemezlikleri, rahatsız
edicilikleri, bazen zahmet vermeleriyle uzak durulması gereken insanlar gibi
görünebilir. "Din gariplerle başlar" ifadesindeki garip kelimesinin
Türkçe'deki garip, gariban, kimsesiz manalarıyla çok ilişkisi yok. Daha çok
"tuhaf karşılanan", "normal dışı görülen" anlamına geliyor.
İngilizcedeki "freak" veya "weird" kelimeleri rivayetteki
anlama daha uygun düşüyor.
Burada
mesele şudur: Delinin kriz çırpınışlarının verimsizlikleriyle, ameliyat
edilenin, düzelenin narkoz eksikliğinden ötürü acı çekerken haykırışı birbirine
kolaylıkla karıştırılabilir. İnsan, almazlığın şeytani örüntüler ağından
kurtulurken de acı çeker. Bu acı çekiş delinin deliliğinden kaynaklanan acı
çekişle kolayca karıştırılabilir. Kurtulmasına delalet eden acıyı hastalığın
devamı sanan çok "hasta" tedaviden kaçıp kurtulmayı düşünmüştür.
Almazlık tedavisinin en yaygın ve kritik handikapı da budur. O yüzden topluma
gerçek manada faydalı olabilen yetenekli ezber bozucu ve geliştiriciler aynı
topluma bazen rahatsızlık verebilir. Bu normaldir. Onlardan rahatsız olmak
biraz da yıkılası kültürün açısında hapsolup kalındığından, o aşağı altkültürün
etkisiyle bakmaktan kaynaklanır.
Einstein'a
izafe edilen bir söz var: "Hiçbir sorun onu doğuran bilinç seviyesiyle
çözülemez." Fetâların bazılarının, (onlardan değişimin öncüsü olacak çift
kanatlı almaz olmayanların bazılarının), onların derinliğini idrak edemeyen
toplumda rahatsızlık doğurması ihtimali bu sözle açıklanabilir. Hani ben de sık
sık diyorum ya: "Bugüne kadar çözüm diye ortaya konan şeyler bizi bir yere
götürebilseydi orada olurduk. Orada mıyız? Hayır. O zaman o çözümler bizi oraya
götürmemiş demektir."
O
zaman yeni bir şeyler deneme zamanı. Gerçeklik algısında romantik ve ağır sorun
olan bir topluluk, gerçekle, gerçek vurgusuyla temas ettiğinde elbette rahatsız
olacak. Almazlığın şiarındandır: O her zaman kendisine en zarar vereni seçer. O
halde çoğunun "doğru"dan tuhaf bir şekilde rahatsız olması, kendi
gibi görmediğini zihnen dışlaması, kaliteyi idrak etmeyişi, hep en zararlı
seçeneği seçişi geçici bir hastalıktan ibarettir. Israrla aranıp bulunacak yeni
ifade ve temas yolları almazların da nasibi olanları kısıldıkları şeytani
kapandan kurtaracaktır. Yapılmaya devam edilmesi gerekenler: Çözümü güçlendirmek,
okuyup, yazmak, üretmek, üleşmek, Allah ve Peygamber sevgisini bu topraklarda
her başardığımız dönemde olduğu gibi hastanın ilacı kusmasına bağışıklık
gösterecek ısrarcılıktan şaşmadan tekrar tekrar yaşamaya ve yaymaya odaklanmak.
Allah'ın
tabir caizse holografik yarattığı bu evrende aslında yeni de tekrarlayan bir
örüntüler serisidir. Yaşasın Elest Bezmi'nden beri değişmeyen sarsılmaz yeni.
Ahmet
Kubilay